Capital
dergisinin yaptığı araştırmaya göre Capital 500 listesine 1998 yılından beri
giren 1450 şirket bulunmakta. Düşündüğümüzde 950 şirketin bu listeye girip,
sonrasında ise düştüğü görülmekte. Yani sürekli olarak şirketler belirli
zamanlarda büyüyerek o ülkenin en önemli şirketlerinden oluyorlar ve sonrasında
ise kötü yönetim becerileri vb. sebeplerden dolayı yerlerini kaybedip belki de
ortadan kayboluyorlar.
Bu
düşüncenin aksini savunan farklı bir fikir de bulunmakta. Bu fikir de bu
listelerdeki yenilenme oranını değerlendiriyor. Yani belirli periyotlar
arasında ne kadar yeni şirketin listeye girdiği ile ilgileniyor. Bu oran da
bize o ülkenin yeni girişimciler ve işletmeler çıkararak onları belirli bir
düzeye getirebildiğini ortaya koyuyor. Burada temel değerlendirme kriterimiz
son 10 yılda ülkenin ilk 50 şirketi arasına kaç tane yeni şirket girdiğidir. Bu
sayı ne kadar fazla olursa ülkenin girişimciliğinin arttığını ortaya koyuyor.
Yeni girişimlerin artmasının istihdama katkısı ve dolayısıyla ülke refahına
olan katkısı da yadsınamaz bir sonuç olarak önümüze geliyor.
Bu iki
farklı düşüncenin arkasında yatan sebepleri incelediğimizde ortaya yönetim
problemleri ve kurumlaşmadan kaynaklı sıkıntılar çıkıyor. Birinci gruptaki
şirketlere bakınca istikrarsızlık ve sürdürülebilirlikte eksiklikler görülüyor.
Bu gruptaki şirketlerin hepimizin yakından tanıdığı aile şirketleri olduğunu
zaten biliyoruz. Günümüzde aile şirketleri ülkemizdeki şirketlerin çok büyük
bir kısmını kapsıyor. Onların yaşadıkları sıkıntıların kök nedenlerini
araştırınca karşımıza kurumlaşamama ve profesyonellerin olmaması yada olduğu
halde yeterinde yetkilerinin olmaması olarak karşımıza çıkıyor. Bugün aile
şirketlerinin bir başka önemli problemi de kuşaklar arası geçiş. Kurucu kadar
başarılı olmayan bir çocuk sonucu şirket zarara girebiliyor. Yeteneğin bu kadar
zor bulunduğu bir ortamda kurucunun sahip olduğu özelliklere sahip olabilecek
aileden birilerinin çıkması ihtimali biraz düşük. Ticaret zekası olan, liderlik
özellikleri gelişmiş ve vizyon sahibi kişileri bulabilmek günlük hayatımızda
oldukça zor. Bu özelliklerin başarılı olmuş bir kurucudan sonra aileden bir
üyeden çıkması ihtimalini düşündüğümüzde, aile şirketlerinin sorununu daha iyi
analiz etmiş oluyoruz. Dolayısıyla bu noktada kurumlaşma kavramı ve işi ehline
teslim etme konuları öne çıkıyor. Birinci gruptaki şirketlerin gelecekte ayakta
kalabilmeleri bu sebeplere bağlı.
İkinci
fikre gelirsek bir toplumun gelişmesinin altında yatan sebeplerden biri de
girişimci bir kitleye sahip olmasıdır. Girişimcilik oranı ne kadar artarsa o
kadar istihdam artışı sonucu ülkedeki refah artacaktır. Fakat bu gruptaki
şirketlerin de ilk gruptaki şirketlerin hatalarına düşmemeleri için doğru
zamanda doğru aksiyonları almaları gerekmektedir. Ayrıca, bu gruptaki
şirketlerin sayılarını artırmak için devletlerin de girişimcilik konusunda
yeterinde destek olmaları da gerekmektedir.
Sonuç
olarak ikinci gruptaki şirketlerin sayılarının artması bir ülkenin kalkınmasına
yapacağı direkt katkıdan dolayı fazlasıyla önemli. Bu girişimcilerin ortaya
çıkması ve gelecekte ayakta kalabilmeleri için de kurumlaşmaları oldukça
önemlidir.