18 Ağustos 2013 Pazar

Fark Yaratanlarla Söyleşiler: Pazarlama Danışmanı Faruk ŞENER

Faruk Bey, Fark yaratanlarla söyleşilere hoşgeldiniz. Kısaca bize kendinizi tanıtır mısınız?

1970 doğumluyum, evliyim ve üç yaşında bir kızım var. Seyahat ağırlıklı çalışmam ve evlendikten sonra bir 4 yıl İstanbul dışında çalışmam nedeni ile geç baba oldum. İ.T.Ü.İşletme Mühendisliği bölümü mezunuyum. Pazarlama hem profesyonel mesleğim hem de hobim olduğu için bütün zamanımı pazarlama ile geçirdiğimi söyleyebilirim.

Ne kadar yıldır iş hayatındasınız? Kaç yıldır aktif olarak satış-pazarlama alanında çalışıyorsunuz?

18 yıldır iş hayatının içindeyim. İlk işime Nasaş’ta satış ile başladım. Ondan sonra hep satış ve pazarlama alanında kaldım. Askerlik sonrası 10 yıl ulusal ve uluslararası enerji (Aygaz, Bpgaz, Turkuaz Petrol,Belginoil) şirketlerinde çalıştım. LPG Akaryakıt, Madeni Yağ sektörlerinde deneyim kazandım. Satış ve pazarlama gruplarında hem uzman hem de yönetici olarak görev aldım. Turkuaz Petrol, Belgin Madeni Yağlar ve Borpower’da Satış&Pazarlama Müdürü olarak görev aldım. 2012 yılında danışmanlık işine başladım.

Türkiye’de pek bilinmeyen ve aynı sanılan satış ve pazarlamanın farkı nedir? Bu farkı kendi cümlelerinizle nasıl tarif edersiniz? Bu konuda okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Bu konuda Belgin Madeni Yağlarda Genel Müdür Yardımcı olan ve saygıyla andığım Sn İsmail Özdeş’in bir sözünden uyarladığım bir tanımı vereceğim. İsmail Bey bize her zaman önce beyin teri akıtacaksınız sonra beden teri derdi. İsmail Bey’in kendine özgü bu yorumu ile biz satış yöneticilerinden beklentisini mükemmelen ifade ediyordu. Ben bu sözü kendi alanıma uyarladığımda bu iki kavramı şöyle ifade ediyorum; Pazarlama beyin teridir satış beden teri. Bu konunun artık aşılması gerektiğini ve yeterince kaynak olduğunu düşündüğüm için başka bir yorumda bulunmak istemiyorum.

Şu anda aktif olarak Pazarlama Danışmanlığı yapıyorsunuz? Ne gibi firmalarla çalışıyorsunuz? Firmaların sizden ne gibi bir beklentileri var?

Bugüne kadar bir ofset firması, bir endüstriyel arıtma firması, bir yazılım firması ve bir elektronik firması ile aktif olarak çalıştım. Bunun yanında teklif verdiğim firmalarda oldu. Firmaların daha çok satış ve satış kanallarına ilişkin konularda çalışmak istediklerini gözlüyorum. Özelde marka stratejileri üzerinde çalışmak isteyen firma sayısı çok az oldu.

Ülkemizde marka kavramına çok önem veriliyor. Fakat bir dünya markamız yok. Ülkemizdeki firmalar gerçekten global bir marka olabilmenin gerekleri yerine getiriyor mu?

Türkiye’de marka konusu 2000’li yıllarda moda oldu. Çok konuşuldu, çok yazıldı ama ben yeterince önem verildiği kanısında değilim. Her moda akım gibi markada belli bir süre sonra tüketildi. Tabii burada iş dünyasının genelini kastediyorum. Azınlıkta kalan bazı firmalar bu konuya odaklanarak başarılı çalışmalara imza attılar ve atmaya devam ediyorlar. Global marka olmadan önce kendi ülkemizde marka olabiliyor muyuz? Bu soru önemli. Çünkü özellikle danışman cephesinden iş dünyasına bakınca pazarlama ve marka birikiminin çok zayıf olduğunu görüyorum. Türk şirketleri temel pazarlama ve markalaşma süreçlerine hakim değiller. Ve gerçekte de ilgisizler. Bu ilgisizlik ve bilgisizlik devam ettiği sürece yeni markaların (hem global hem yerel) çıkması zordur.

Şunu söylemek isterim; bir marka günlük, aylık kısa vadeli satışlarla uğraşmaz, markanın satış kaygısı yoktur zaten satar. Fakat Türk şirketleri pazarlamadan anladıkları kısa vadeli satış problemlerinin çözümü oluyor. Marka olmak, sadık bir müşteri tabanına sahip olmak ve bu taban sayesinde hem bugün hem de gelecekte istikrarlı bir satış kapasitesini gerçekleştirmek demektir. Türk şirketlerinin bunu anlayabildiklerini sanmıyorum.

Biliyorsunuz artık ülkeler artık markalarıyla anılıyor. Türkiye’nin bu konudaki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Markalaşan bir Türkiye yada şehirleri dünyaya sunabilecek miyiz?

İki şey olmadan bu konuda ilerleme olacağına inanmıyorum; vizyon ve risk alabilmek. Marka olabilmek üst düzeyde bir vizyon ve bilgi ile gerçekleşir. Ve ilave olarak oluşturulan strateji ile ilgili risk almak gerekir. Bu konuda daha gidecek çok yol var.

Sizin de bildiğiniz gibi iş hayatı sürekli olarak değişiyor. Y kuşağı(1980 sonrası doğumlular) iş hayatına girmiş durumda. Sürekli değişen iş hayatında pazarlama alanında uzmanlaşmak isteyen genç arkadaşlarımızda ne gibi özellikler olmalıdır? Hangi konularda kendilerini geliştirmeliler?

Bir pazarlamacıda iki şey çok kritiktir; analitik düşünme yeteneği ve İngilizce. Türkçe kaynaklar sınırlı olduğu için İngilizce kaynaklara uzanabilmek yabancı dil ile mümkün oluyor. Ben sırf bu nedenle 39 yaşında İngilizce öğrendim. Analitik düşünme yeteneği ise pazarlama tekniklerinin reel ürün ve hizmetle bağlantılarının kurulabilmesi için gerekli. Analitik düşünme yeteneği olmadan yaratıcılık olmuyor. Pazarlama tekniklerinin sabit bir kuralı yok, doğruları yok. Doğru pazarlama stratejileri geliştirebilmek bilgi kadar biraz hissiyatlarla da ilgili bir şey. Bu hissiyatlar zamanla, tecrübe ile gelişiyor. Ama bu süreçte genç pazarlamacılara ülkemizdeki ve dünyadaki pazarlama vakalarını incelemelerini, okumalarını ve izlemelerini tavsiye ederim.

Son olarak da ileride pazarlama alanında çalışmak isteyen genç okuyucularımıza ne gibi tavsiyeleriniz var? Onlara bu mesleğini önerir misiniz? Ne gibi zorluklarla karşılacaklar?

Pazarlama (ve satış) günümüzdeki en zor mesleklerden biridir. Çünkü bir pazarlamacının başarısını etkileyen faktörlerin çoğunluğu kişinin kontrolü altında değildir. Müşteri beklentileri, rakiplerin hareketleri, devletin kuralları gibi onlarca faktör pazarlamacının işini bozabilir. Pazarlamada sonuç garanti değildir. Ama hayal kırıklıklarının yaşanması garantidir. Onca çalışıp, çabaladığınız halde Pazar hedeflerinize ulaşamayabilirsiniz. (Tabii kuvvetli markaların pazarlama ekiplerinde çalışacakları hariç tutuyorum. Onları muhtemelen keyifli bir çalışma hayatı bekliyor olacak. ) İşte pazarlamada zaten bu belirsizlik altında şirketlerin Pazar hedeflerine kavuşmasını sağlayabilecek tek disiplin olduğu için değerlidir.

Teşekkürler Faruk Bey.